2012 yılından bu yana Dünya Plastik Sanatlar Genel Kurulu’nda (A.I.A.P) alınan kararla 15 Nisan “Dünya Sanat Günü” olarak kutlanıyor. Seçilen tarihin en önemli özelliği ressam, heykeltıraş, mimar, mühendis gibi sıfatları dahi bünyesinde birleştiren ve başyapıtlarıyla bugün dahi bütün dünyayı kendine hayran bırakan Leonardo Da Vinci’nin doğum günü olması.
Dünya Sanat Günü’nü kutladığımız bu günlerde Leonardo Da Vinci’ye biraz daha yakından bakmaya ne dersiniz? Leonardo, Rönesans’ın ortasında 15 Nisan 1452 tarihinde Floransa yakınlarındaki Vinci isimli köyde doğar. Sanatçının aile adı doğduğu ve çocukluğunun bir kısmının geçtiği bu köyden gelirken; doğduğu zamanı tam olarak bilebilmemizin sebebi de büyükbabası Antonio’nun torununun vaftiz törenini uzun uzun betimlediği bir belgeden kaynaklanır. Evlilik dışı bir çocuk olduğu için annesi bu törene davet edilmemiştir. Sanatçının çocukluğu köyünde doğayla iç içe ve tabiatı yakından inceleyerek geçer. Floransa bu dönemde büyümekte olan bir ekonomiye sahiptir ve aynı zamanda sanatı domine eden konumuyla da önemli bir cazibe merkezidir. Leonardo Da Vinci’nin noter olan babası şehirdeki iş fırsatlarını değerlendirmek üzere Floransa’ya yerleşir ve biraz büyüdüğünde oğlunu da yanına alır. Kısa süre içinde oğluyla pek de ilgilenmeyen baba Ser Piero, Leonardo’nun yaptığı çizimlerdeki fevkaladeliği fark eder ve onları Floransa’nın tanınmış ressamlarından Andrea Del Verocchio’ya gösterir. Böylece dokuz yaşındaki Leonardo, resim, mimari ve kuyumculuk gibi birçok alanda üretim yapan Verocchio’nun atölyesinde çırak olarak işe alınır. 1472 yılına gelindiğinde Floransa ressamlar loncasına kabul edilip, bağımsız bir atölye kurmasının önünde hiçbir engel kalmamasına rağmen beş yıl daha üstadı Verocchio’nun yanından ayrılmaz.
Sürekli arayış içinde olan sanatçı erken dönem eserlerinden itibaren yeni olanakların peşinde dolaşır ve renkleri birbirine bağlarken uyguladığı tekniklerle üslubunu ortaya koyar. Rönesans insanına yakışır bir merakla araştırmalarını sürdüren Leonardo, keşif tutkusunu kadavra ve anatomi gibi alanlara kadar genişletir. Görme duyusunu bilgiye giden en önemli yol olarak değerlendirmesi “saper vedere” (nasıl göreceğini bilmek) çalışmalarındaki temel etken haline gelir. Doğanın gizemlerini çözmekteki merakıyla bilimi ve sanatı aynı doğrultuda kullanır. Öyle ki resim gelecekte, mimari ve mühendislik gibi alanları bünyesinde topladığından Rönesans ideallerini temsil eden en etkili figür olarak anılacaktır.
Rönesans İnsanı
Yüksek Rönesans’ı inşa eden başat kişiliklerden biri olarak Leonardo’nun çağdaşları arasında haklı bir şöhreti vardır. Sokaklarında ünlü ressamların, filozofların, heykeltıraşların ve mimarların dolaştığı Floransa’daki erken çalışmalarının ardından Leonardo’nun on yedi yıl sürecek Milano macerası başlar. Buradaki yıllarında Kayalıklar Bakiresi ve Santa Maria Della Grazie Manastırı’nın yemekhanesindeki Son Akşam Yemeği sanatçının başyapıtları olarak mimlenir. Birçok uzman tarafından Yüksek Rönesans’ı başlatan eser olarak tanımlanan Son Akşam Yemeği, Leonardo’nun malzeme ve teknik açıdan cesaretini gösteren, cüretkar ve sıra dışı uygulamalarından biridir. Bugün bile üzerindeki spekülasyonların devam ettiği eser romanlara ve filmlere esin verecek kadar büyüleyici olmayı da sürdürür.
Milano Dükü’nün XII. Louis’ye yenilmesinin ardından sanatçı bir süre VI. Alexander adıyla papalık görevini yürüten Rodrigo Borgia’nın himayesinde çalışır. Bu kısa dönemin ardından bilimsel çalışmalara ağırlık vereceği Floransa’ya geri döner. Kadavralar üzerindeki anatomik incelemeler, kuşların uçuşu hakkındaki teknik analizler, hidrolik deneyler bu süreçte eskizlere ve sayfalarca nota dökülür. Takvim 1504’ü göstermektedir ve Leonardo bütün zamanların en şöhretli tablosu olan Mona Lisa’nın ön çalışmalarını boyamaya başlamıştır. Ancak göçebe ruhu ve Milano’yu ele geçiren XII. Louis de sanatçıyı yola koyulmaya teşvik eder. Saraylar ve şehirler arasındaki bitmek bilmez yolculuklar birçok mimari projenin ve resmin tamamlanamadan kalmasına sebep olur.
1565 yılında Fransa’nın entelektüelliği ve sanata verdiği değerle anılan genç kralı I. François’nın teklifiyle İtalya’dan ayrılır. 65 yaşındadır ve arkasında binlerce sayfalık defterler, sayısız eskiz, yarım yamalak tablolar ve uygulanmamış bir dolu mimari plan bırakmıştır. Hayatının son yıllarını kralın yazlık sarayının bulunduğu Loire Vadisi’nde kendisine tahsis edilen bir konutta geçirir. Fransa’da “Kralın ilk ressamı, mimarı ve mühendisi” unvanıyla taltif edilir. I. François sanatçıya sonsuz bir özgürlük sağlar ve büyük bir dostluk gösterir. Leonardo, Fransa’da resim sanatıyla pek ilgilenmemekle birlikte daha önceden başladığı bazı eserler üzerinde çalışmaya devam eder. Sanatçı 2 Mayıs 1519’da, Vasari’nin aktardığına göre I. François’nın kollarında hayata veda eder. Şöhreti zamanın ötesine taşınan, bugün Paris’te Louvre Müzesi koleksiyonunun kendi mitlerini yaratan efsanevi parçası olan Mona Lisa, sanatçının yanında götürdüğü ve sonrasında I. François’nin satın aldığı eserlerden biridir.
Mimar, mühendis ve araştırmacı yönleri de oldukça baskın olmasına dahası kendisine kesin biçimde atfedilen yalnızca on yedi resim bulunmasına karşın Leonardo, bütün otoriteler ve sanatseverlerce gelmiş geçmiş en büyük ressamlardan biri olarak gösterilir. Sanatın ve bilimin yeniden doğduğu kabul edilen Rönsans’ın ideal insanı ve eserleri zamanın yok ediciliği karşısında ilk günkü gibi merak uyandırmaya devam ediyor. Dünya sanat günü ve Leonardo Da Vinci’nin 571. yaşı kutlu olsun! İyi ki sanat var!
Aslı Bora
Kalyon Kültür Sanat Yönetmeni