İnsanların ve entelektüel sermayenin geliştiği, sürdürebilir kılındığı tek mekân olarak ifade edebileceğimiz kentlerin yaşamsal fonksiyonuna endeksli dijitalleşen yeni dünya düzeninde “Kültür, Sanat ve Teknoloji” birbirinden bağımsız gözüken ancak alt yapısal olarak bütünleşmiş iki oyun alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hayat döngüsü içinde nesiller ve toplumsal sınıflar arası çatışmalar, bunların yansıması olarak kabul edilen toplumsal paradigmalar yeni bir diyalektik bazda tartışmaya yol açmaktadır.
Özellikle, teknoloji alanında değişen gerçeklik algımız ile dijital dünyanın etkin varlığı, bizleri artık bu oyun alanında bir oyuncu profiline sokmuş hatta bu dünyada kendi “Avatar”larımız ile yaşıyor noktasına getirmiştir.
Bu bağlamda, yaşamımız artık birçok dijital ağ (network) ün içinde kurgulanmış ve hali hazırda hem fizikken kullanıcı hem de “Avatar”larımız ile birer kimlik olarak yer almaktayız.
Bir yandan ortaya çıkan dijital sanat, teknolojik uygulamalar, sosyal medya üzerinden yapılan mekânsal analizler, yeni dünya düzeni ve bunun içinde yer alan yeni sanal evrenler ve bu evren içinde yer almak üzere gelişen ve/veya geliştirilen kavramlar beraberinde vadettiklerini anlamaya çalışılırken bir yandan da bu yeni kavramların yeni dünya düzenini , bireysel ve toplumsal yaşamı, kültür , sanat hayatımızı, entelektüel sermaye ve kültürel mirası nasıl değişip dönüştüreceği gündeme gelmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Kentsel sosyal sorumluluk teması bağlamında yaratıcı kültür endüstrileri çıktılarını kitlelere erişebilir kılmak, sanatı özel olarak bireysel tercihlere dönük sanat galerisi, sergileri ve etkinlikleri, tasarım eserler, sponsorluklar, diğer ürün, hizmetler ve B2C & B2B modeller gibi birçok işlevsel fonksiyonlar ile bir kanal yönetimi anlayışında kitlelerle buluşmasını sağlamak yeni sanat ve teknoloji ekonomisinin kanal yönetimi formuna girmesi ve uygulanması gerekliliği hasıl olmuştur.
Esasen felsefesi, yaratıcı kültür endüstriler temelinde sanatçıların eserlerini, değerlerini, fikirlerini kendi sanat disiplinleri çerçevesinde, herhangi bir temaya bağlı kalmadan keşfetmelerine olanak veren ve sanat eserlerini sergilemeleri için yaratılan sanat, teknoloji mecrası hem gerçekçilik ya da fiziksel hem de sanat veya dijital dünyada bütünleşik kılmak gibi popüler konu başlıkları gündem taşınmaktadır. Özellikle entelektüel sermaye biriktirme ve oluşturma form içerik bu yeni dünya düzeninde değişmeye başlamaktadır.
Bu vesile ile sanatçıya ve sanatsevere kattığı katma değer koordineli bir şekilde birlikte yaratmanın keyfini benzersiz kılan kavramsal gerçeklik ve buna bağlı kitleyle paylaşma ve “varlığı” hissetme duygusunu genel olarak değerlendirmeyi bu şekilde ifade edebilir bir manifestoyu gündeme taşımaktadır
Kültür Sanatın mekansal tartışmaları;
Sanat hiçbir zaman sosyal olarak geniş kitlelerin öncelliği olarak görülen bir olgu olmamıştır. Temelinde sosyo-ekonomik öncellikler, kültürel hayat değerlerinin farklı segmentler bazında homojen olmaması gibi hususlar genel sorunsal olarak karşımıza çıkmakta.
Toplum içinde yaşayan başta bir birey olarak, gündeme dair yaşanacak farklı deneyim ve sanat ile iç içe olabilmek başta en önemli motivelerden biri olsa gerek. Sanat aslında bizim kendi içimizde kendimize dönmemizi, kendi kişisel gelişimizi sağlamak üzere bir araç olarak görmek ile mümkün olacaktır. Bu deneyimler, yaratılan dijital dünyalar ve kanallar ile hayata geri dönüş olacaktır.
Sanat bir duygu alanıdır. Dokunmak, hissetmek, yaşamak, nefes almak gibi. Sanat uzaktan erişim ile çevrimiçi kurgular ile sürdürülebilir olması pek rasyonel gelmiyor olsa da dijitalleşme bu süreçte toplumsal yaşamın bir parçası olarak vazgeçilmez kılıyor. Sanatın her alanında muhakkak fiziki mekânda icra edilmesi tercihi yerini sağlam şekilde tutmaktadır. Aksi takdirde sanat bir zaman sonra yapay, sanal ve soyut bir değer yapısı içine bürünecek ve bu da asla kendi doğası gereği kabullenmeyecek bir süreç olur varsayımı tartışmaya açıktır.
Özellikle, yeni bir hedef kitle yaratıyorsanız, farklı bir ekosistemin bileşenlerini bir araya getirmeye çalışıyorsanız, savlarınızı sağlam bir ana bir fikre dayandırmak güçlü ve herkesin algısına ortak olacak argümanlar kullanmalısınız. Hem farkındalık hem farklılık yaratmaya dönük olarak ortak bir dil düzleminde kurgulanmalıdır. Bu ilkesel ve niteliksel değişimi gerçekleştirmekle, kişi ve kurumların bu evrenselleştirme sürecine dahil olmalarını sağlamak, yeni bir nesil zihinsel entelektüel gelişimi ve kültürel miras yapılandırabilsin.
Dr. Cem Bülent Ünal
Kalyon Kültür Direktörü | Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Öğretim Görevlisi