Skip to main content

evin -de hali

28 Mayıs 2020 - 11 Temmuz 2020

“İyi bir sanat eseri, insanların gürültüsünden, karmaşasından kurtarılıp sessizleştirilmiş, sezgi yumuşaklığına gelmiş ve susan bir şeydir. Dağların, ağaçların, kuşların, ırmakların yanına eklenecek bir şeydir.”

Latife Tekin

Latife Tekin’in bu cümlelerinden ilhamla yola çıkan Misi’nin Florası, Fulya Çetin’in Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen genç sanatçılarla Bursa’nın Misi köyünde dört mevsim boyunca yürütmeyi planladığı bir konuk sanatçı projesiydi.

İstanbul, İzmir, Mardin-Diyarbakır ve Bursa’dan, ekoloji üzerine düşünüp üretmiş, bitkileri incelemiş, bitkisel boyalarla çalışmış, doğadan dokular toplamış, kısacası doğayı kendine mesele etmiş dörder genç sanatçı, sanat öğrencisi ya da yeni mezun 1-2 hafta arasında Misi’de yaşayacak, farklı disiplinlerde üretecek ve programın sonunda gelişecek ortak bir dil doğrultusunda, bu üretimler sergilenecekti.

Bugün herkes evinde. Evin -de hali bu. Ev hem hücre, hem dünya şimdilerde. Dünya evin içinde. Farklı şehirlerde, bambaşka manzaralardaki evlerde üretim devam ediyor. Sergilemenin mekansal sınırları ve temaların kavramsal kaygılarıyla değil de, bu sefer sadece iyi hissetmek için yapılan bir üretim bu. Misi’nin florasından gelecek ilham, yerini evin tuhaf evrenine bırakıyor. Buranın bize esrarengiz gelen, tanıdık olmayan bir florası ve faunası yok. Çoğu şeyi planlayarak bir araya getirdik.

Aslında çok iyi tanıdığımız ama bir süredir ihmal ettiğimiz bir yakınımıza benzeyen odaları, duvarları, dolapları, çekmeceleri ve bütün içindekilerle zamanın çok da hakim olmadığımız bir ritminde, konuşmaya başlıyoruz evde. Mırıldanır gibi. Kulağımıza en yakın ağız yine kendimizinki. İşte Evin -de hali kendi kendine konuşmanın mütevaziliğinde, samimi bir günce niteliğinde. İşbirlikleri için Fulya Çetin’e, Nilüfer Belediyesi’ne ve katılan genç sanatçılara teşekkürlerimizle…

Eda Yıldız

Camdan baktığımda görebildiğim tek şey binaların soğuk yüzleri. Bu sefer yüzlerimiz ekranlara dönük. Dijital ayçiçeklerine dönüşmüşüz gibi. Aldığımız güneş enerjisi değil kaygı dolu fütursuz haberler, kazalar, cinayetler…

Can Ünlü

Sanki evrenin eski bir alışkanlığını benimser ağaç uzuvları. Hiç gitmediği yönlere gider ve farklı olasılıklar ararlar. Gövdelerindeki bütün gücü buna harcarlar.

Didem Erbaş

Bursa’nın Misi Köyü’nde bulunduğum süreç içinde, köyün hangi bölgesine gitsem bu dağ manzarası ile karşılaştım. Dağın etrafının ağaçlarla kaplı olması, üzerine dökülen betonun görünürlüğünü arttırmış, köyü olduğu gibi çevreleyen bir manzara haline gelmiş. Heyelanın çok görüldüğü bu bölgede, dağın aşağısında bulunan yolun kapanmamasına ancak böyle bir çözüm bulabilmişler. İnsan ve insan hayatını kolaylaştırmak üzerinden düşünülmüş bu çözüm, doğaya hükmeden insanın varoluşunu sorgulayabilir mi? Köye kendi duruşuyla bu kadar hükmetmiş dağın yerinde olmak nasıl bir duygu olur? Dağın tarafından öte yana bakmak
mümkün müdür?

İsmail İfşa

Solunum, teraryum düşüncesinden yola çıkarak düşünülmüş bir metafordur. Yapıntı ve doğal olan şeylerin rastlantısal bir zorunlulukla, izole bir ortam içindeki davranış ve iletişimlerine gönderme yapar. Bu bağlamda Solunum, yapıntı ve doğal olan şeylerin dönüşüm ve etkilenme süreçleri üzerine odaklanır.

Derin Uludağ

Madem her şey belirsiz, her şey mümkün. Bu durum isteklerimi birer tercihe dönüştürmek ve yolumu çizmek konusunda beni heveslendiriyor. Bir şeylerin değişmesi ve yeni yaşamlar inşa etmemiz gerekiyor. Bunu böyle bir anda, birlikte fark etmemiz gerektiği için biraz seviniyorum. Bizim bir adım geri çekilmemizle doğa farklı bir şekilde nefes almaya başladı gibi geliyor. Sanki ciğerine bastırıyormuşuz önceden. Olabildiğince atık çıkarmamaya çalışıyorum, yemek hazırlarken ya da demlenen çaylardan arta kalan bitkisel atıkları boyaya dönüştürmeyi deniyorum, nerdeyse her defasında tepkimeler farklı oldu, bu da demek ki aynı zamanda her seferinde farklı bir ruhu oldu malzemenin. Kendine dönen doğa. Bu yolu izleyerek evin içinde doğadakine benzer bir döngü yaratmayı deniyorum, bu çabanın ve malzemenin getirdiği bir fikir tomurcuklandı bir süre sonra: Kovan.

Leyla Keskin

Kapalı alanda dışarıya bir bakışı simgeler pencereler. İçeri ve dışarısı arasındaki ilişkinin cereyan ettiği pencerelerin kenarlarını, evde geçirilen zaman arttıkça, nesnelere daha çok mekan ederiz. Pencere kenarları bazen dirseğimizi yaslayıp düşüncelere daldığımız, bazen çayımızı ve kahvemizi koyduğumuz, bazen bir çicek büyüttüğümüz yerken , bazen de sık kullandığımız nesnelerin dinlendiği duraklar olurlar.

Begüm Mütevellioğlu

Eve ait şeyler, evin sakiniyle şeyler arasındadır.

Bu çalışmada yer alan tüm oturma eşyaları, evlerde kalma zorunluluğumuzun olduğu bu günlerde evin içinde birlikte oturup birlikte yaşadığım, sürekli temas içinde olduğum evin bir parçası olan eşyalardır. Fotoğraflarıyla tek tek tanıttığım bu eşyalar, sahiplerinin yokluğunda, kendi yalnızlıkları içinde yakalandıkları zaman teması beklerlerken, şimdi yalnızca birer eşya değiller. Artık hepsi birer ev arkadaşı gibi…Aynı evi paylaştığımız, hep bir arada olduğumuz kişiler gibiler…

İpek Elif Milli

Arazi

Uz
uzan
uzanacağım toprağa
toprak
açacak iki kulağını da
ve kolumla
kolum
onlar arasında
parmaklarım
çalacak
oynayacak
onun serin kalan
burnuyla
Tanrı bilir nereden
gelen rüzgarla

John Berger, Manzaralar, 2016

Berna Dolmacı

“Ev olmasa, insan dağılmış bir varlık olurdu. Ev, insanı gökten inen fırtınalara karşı olduğu gibi, yaşamda karşılaştığı fırtınalara karşı da ayakta tutar. Ev hem beden, hem de ruhtur.”

Gaston Bachelard, Mekanın Poetikası